İzmir
2018 yılı Ağustos ayı idi. Haziran’da İzmir’e taşınmıştık, kendi evimizi yapana kadar annemlerde kalıyorduk. Bir ekonomik kriz oldu, dolar 7.2’ye fırladı, planlar altüst, evimiz bitmemiş, fiyatlar ne olacak belli değil, işler ne olacak belli değil. Stresten kollarımda kıpkırmızı döküntüler çıktı. Çocuklar yeni hayata tam alışamamış, o kadar çok işimiz var ki ilgilenemiyoruz, hava sıcak.
Atlattık, evimize taşındık, o kış İzmir’in meteoroloji tarihinde görülmemiş bir yağış, metrekareye 120 kg, günler boyu yağdı yağdı. Ev yeni, kapıların altından sular giriyor, gece nöbet tutuyoruz, havlu çarşaf ne bulursak koyuyoruz. Çatı aktı, 2 kere onardık. Diğer onarım işlerini yazmayayım sıkıntıdan ölürsünüz.
Aynı yaz Urla’da ve 3 ilçede eş zamanlı yangınlar çıktı, gözlerimizin önünde hektarlar kül oldu.
2020’ye geldik. Ocak ayında huzursuzlanmaya başladım, twitterdan başımı kaldıramıyorum, Çin’den dakika dakika korona haberlerini takip ediyorum, videolar, anlatılanlar korkunç, uykularım kaçıyor. Hekim arkadaşlara soruyorum, sağlıkçılara soruyorum, o zamanlar fazla bilgi yok. En sonunda haber izlemeyi kendime yasak ettim, biraz rahatladım. Sonrasını hep beraber yaşadık, yaşıyoruz, yaşayacağız.
İzmir depremi…Urla ve çevresinde ciddi bir zararı olmadı ama Bayraklı’da etkisi büyük oldu. Orada yaşayan akrabalarımızın sınıf arkadaşları, mahalle bakkalı, komşusu bu dünyadan göçtü gitti. Hepimizin aklında birkaç imge kaldı, ölene kadar unutmayacağımız…Çökenlerin haricinde pek çok bina girilemeyecek hale geldi, insanlar, içindeki hatıralarla birlikte kendi evlerinin yıkımını izlediler. Pek çok kişi çadırlara taşındı, kimileri yazlıklara gitti. Yüzlerce insanın hayatı kökten değişti.
Geçen hafta da yine başa sardık, Kasım-Aralık’ta bir damlasını göremediğimiz yağmur 8 saatte 1 aylık kadar yağdı, dükkanları, evleri su bastı, trafik saatlerce kilitlendi, insanlar arabalarına yüzerek gittiler.
Şahsi tecrübeme göre, kırda-köyde yaşayanlar, pandemi de dahil olmak üzere doğal veya insan yapımı felaketlerden daha az etkileniyor, altyapısı yetersiz, anormal göç alan talihsiz kentlerimiz üç beş kat fazla zarar görüyor.
Sevdiğim yazarlardan alıntılar yaparak bağlayayım. Acıya sırtımızı dönmeden, umuda yüzümüzü dönerek çalışmaya ve üretmeye devam ediyoruz. Bu bir felaket yılı değil, bahtımız aynı, üzerimizde kara bulut yok, bilime karşı gelmenin, yaşama ve doğaya değil, kazanmaya odaklanmanın acı sonuçlarını yaşıyoruz.
Umut, dayanışma ve sevgi ile…
Fotoğraf: ig – @khanthomaz
Gülden Binerbay
Çok güzel ifade etmişsin.